28 Şubat 2012 Salı

Oskar Geyiği

Efendim, her sene olduğu gibi 2 filmi sivriltip alakalı alakasız tüm ödülleri dayadıkları törene Oscar diyolar. The Artist 6 Hugo ise 5 heykel aldı. Bu saçmalığı uzun uzadıya yazmak olmaz tabi. En iyi makyaj ödülünün Harry Potter dururken The Iron Lady'e verilmesi sonrası daha başından "yine mi?" sorusunu sorduk kendimize. Neymiş demir leydinin gıdısı varmış, laan..

Plummer'in ödül alması, Jean Dujardin ve Woody Allen'ın Midnight In Paris'i sevindirici, Billy Crystal ise gayet sıkıcıydı. Natalie Portman ve Emma Stone büyüleyici Merly Streep her zamanki gibi zarifti. Erkekler ise şıklık yarışı içindeydi. Smokinlerde bu sene ağırlıkta olan renk kuşkusuz siyahtı.

Sonuç olarak gönülümüzden geçene yani The Artist'e gitti büyük ödüller. Rakibi Hugo'ya da sevinsin diye kıytırık ödülleri dayadılar bolca. Özeti buydu. Hayırlı olsun.

22 Şubat 2012 Çarşamba

Über Star Madonna

Madonna İstanbul konserinin bilet fiyatları açıklandı malum. En ucuz bilet 110 en pahalısı ise 650 lira. Madonna "benim için değer" diyor yüksek bilet fiyatları için. Sahne şovu, ağır yıldız, popun kraliçesi eyvallah. Ama biz pop (brit olan hariç) sevmeyiz ki.. Kedi, ciğer, mundar mevzusu işte. Bak nasıl aydınlandık şimdi. O halde bizde n'apıyoruz;

                                       
                                            Let's Dance To Joy Division

Bu Şarkıyı Ben Sana Yazdım

Kimisi aşkından, kimisi bi anısından yola çıkarak, bazısı da sırf eğlencelik olsun diye hayali veya etli butlu şahıslara yazılmış onlarca güzel eser dinledik. Eserlerle ölümsüzleşen o şanslı isimler, hep bi ayrı güzel olmadılar mı? Yakında bi çoğunun hikayesini de yazıcaz burada. Şimdilik sadece; gecenin teması "Bu şarkıyı ben sana yazdım."

İyi seyirler.

                                                 Mando Diao - Gloria



                                                        Oasis - Lyla



                                                 The Kinks - Victoria



                                                  The Turtles - Elenore


                 
                                               The Beatles - Michelle



                                              Fleet Foxes - Oliver James



                                         Simon & Garfunkel - Mrs. Robinson



                                               Adam Green - Jessica



                                                    Shack - Daniella


                         
                                           ve tabiki Pearl Jam - Jeremy

Ada'da olan biten.

Ada'da herkesin gözü kulağı Brit ödüllerindeydi. Ancak hayal kırıklığı oldu. Brit Awards eski tadından çok uzak amatör bi ödül töreni olup evrimini tamamlamış durumda maalesef..

Her şeyden önce o kötü albümüyle Coldplay'e üçüncü kez en iyi grup ödülü verilmesi kabul edilebilir bi durum değil. Coldplay kendini kanıtlamış, müziğin son 10 yılına damga vurmuş gruplardan biridir orada hemfikiriz fakat bu sene çok daha sağlam işler çıkaran gruplar varken ödülün gitmemesi gereken taraftı kendileri.

Eurovision tadında ilerleyen ödül töreninde kazananları aşağıda vereceğiz. Fakat sevindirici olan bi kaç hadiseyi de paylaşmasak olmaz. Blur müziğe yaptığı katkılardan dolayı hiçte yabancı olmadığı ödülü bir kez daha aldı. Grubun tekrar birleşmesiyle İngiltere'de tekrar gözbebeği durumuna gelmesi bir oldu diyebiliriz.

En iyi uluslarası grup kategorisi ilgimi çekiyordu en çokta. Fleet Foxes alsın isterdim ama Dave Grohl'un Foo Fighters'ı bu seneki ödül koleksiyonuna bi yenisini daha ekledi. Çıkış yapan gruplar kategorisinde ise favorimiz Lana Del Rey hakkıyla ödül alan 2 isimden biri oldu. Sahneye çıktığında pek bi çekingen ve mahçuptu kızımız. Canım ya.

Adele bildiğiniz gibi. En iyi bayan solo ve en iyi albüm ödüllerini aldı ve sevenlerinin tüylerini kaldıracak bi performans sergiledi. Ardından bir diğer ödül sahibi Rihanna abartılı sahne şovuyla ağızları açık bıraktı. Gecenin olayı ise birazdan gerçekleşecekti. Outstanding Contribution to Music ödülü alan Blur sahneye çıkacaktı. Öncesinde Adele son ödül olan Yılın albümü ödülü için sahneye davet edildi. Ancak kendisine konuşma şansı tanınmadan sözü kesilerek zaman problemi nedeniyle sahneden inmesi gerektiği söylenince, Adele sert çıkıştı ve orta parmağını göstererek sahneden ayrıldı. Hayranları olayı protesto ederken Blur sahneye çıktı ve sırasıyla Girls & Boys, Song 2 ve Parklife'ı seslendirerek töreni noktaladı.




İşin aslı Blur'u gerçekten özlemişiz fakat Adele'e yapılan saygısızlık diğer güzellikleri az da olsa gölgede bıraktı. Zira törenden sonra konuşulan tek şey Adele'e yapılanlardı.

Son olarak Blur'un tekrar biraraya gelmesi ve konserlerine hız kesmeden devam etmesi müzik adına sevindirici gelişmeler. Son duyuruya göre Blur, Londra 2012 Olimpiyatları açılış konserlerinde Hyde Park'ta konser verecek.

Bir saçma töreni daha nedensizce anlatmaya çalıştım. Taş olurum inşallah. Hadi bakalım.

Kazananlar için haydi şuradan..

İyi geceler.

Reha Muhtar



                                                          Adele Mevzusu

21 Şubat 2012 Salı

Kış Filmleri - In Bruges

Kara mizah türünün iyi örneklerinden biri olan In Bruges, Martin McDonagh'ın ilk uzun metraj filmi. 2008 yılında gösterime giren filmin başrollerinde Colin Farrell ve Brendan Gleeson var. Komedi - Suç - Dram türlerine de yatkın olan film tamamen Brugge şehrinde geçiyor ve şehrin güzelliklerini cömertce sunuyor.

Hatta öyle ki Brugge'ün güzelliklerini izlemekten yer yer filme odaklanamadığımız, içine giremediğimiz olmuştu. Şehrin kasvetli havası ve arka fondaki enfes müzik ile Colin Farrell'dan alışık olmadığımız seviyede iyi bir oyunculuk izlemiştik. Ne de olsa Avrupa havası solumuş, İngiliz bir yönetmenin elinden çıkmış In Bruges, kentsel dürtülerin yönetmeni Woody Allen'ın bir çok eserine benzetilebilir.

Ağır işleyen temposu mükemmel diyaloglarla, sağlam esprilerle, Brugge renkleriyle o kadar güzel kotarılmış ki izlerken bi kaç kere "keşke bitmese" dediğimi itiraf etmeliyim. Trajedi olgusunu bu kadar dengeli ölçüde mizahi ögeler barındırarak anlatabilen pek film yok maalesef yakın geçmişte. Bu nedenden dolayı yakın tarihin en başarılı yapımlarından biridir nezdimde.

Ralph Fiennes'in oyunculuğu çok çok üst seviyede. Kendisini hayranlıkla izlediğimi belirtmeliyim. Ayrıca bir de "Fransız hatunlar güzel olur" kontenjanından Clemence Poesy var ki güzelliği dillere destan.. Farrell'ın kaşlarının çekim gücünden kurtulup filme dalabilir ve Brugge'ün o ihtişamlı güzelliğinin içinde barındırdığı kasvetten de sıyrılırsanız ne mutlu size. (yürü be..)

Sonuç olarak; Harry Potter serisi izleyenler bu filmin kadrosuna da yabancı kalmayacak. İngiliz yönetmen ve oyuncuları sevenlerbirliği için ise bulunmaz nimet.. Diyaloglar o kadar keskin ki spoiler vermeden yazılması imkansız eserlerden biridir benim için In Bruges. Bu noktaya kadar iyi sabrettim diyebilirim.. Hâlâ izlemeyen bi kaç kişinin kaldığını biliyor, onlara güzel bi ikramda bulunduğumu düşünerek sonlandırıyorum.

'Kaldırım taşı dahi olsak, o Brugge'e gidilecek..'

İyi seyirler.

                                                In Bruges (2008)




                                        Les Discrets - La Traversée

20 Şubat 2012 Pazartesi

News

  • ABD'li indie rock grup The Drums Days adlı single'ın klibini yayınladı.
  • Yerli gruplardan "Redd" yeni albüm kayıtları için bugün stüdyoya giriyor.
  • Efsane Nirvana'nın solisti Kurt Cobain'in bugün doğum günü.
  • Blur yeni şarkısı "Under The Westway"i dün gece War Child konserinde seslendirdi.
  • Madonna İstanbul konseri için bilet fiyatlarının 1 hafta içinde belli olması bekleniyor.
  • Güney Afrikalı rock grubu Seether 17 Mart'ta Babylon'da sahne alacak.
  • Soundgarden'dan Chris Cornell solo İngiltere turu gerçekleştireceğini duyurdu.
  • Pulp, Florence and The Machine ve Example kanserli çocuklar için Royal Albert Hall'da sahneye çıkacak.

                                              The Drums - Days
                                

19 Şubat 2012 Pazar

Tarihten bir kesit: Blur vs Oasis

Brit ödülleri yaklaşırken, ödül tarihin en sansasyonel olaylarından birini yazmamak olmazdı..

Aslında iki dost grup veya düşman kardeşler demeliyiz onlar için. Blur'dan Damon ve Oasis'den Liam dude ve bro olarak takılıyordu, ta ki İngiliz medyası devreye girene kadar. O andan itibaren Ada'nın en popüler kapışmalarından biri gerçekleşecekti. Bi tarafta okullu, soylu Londralılar; Blur diğer tarafta ise Manchester'ın asi alaylıları; Oasis.. Britpop altın çağını yaşıyordu. Fakat bu yeni türün adamlarının uslu durmaya pek niyeti yoktu..

Her şey 95' Ağustos'unda Blur'un Country House single'ını Oasis'in Roll With It'i ile aynı gün piyasaya sürmesiyle başladı. O andan itibaren medyanında inanılmaz gayretiyle 'kankaların' arası açıldı ve birbirinden ağır sözler telaffuz edildi. Gerginlik bitti denildiği an tekrar başlıyor Noel Londra tarafına "zevksiz, orta sınıf serserileri" diyor karşı cepheden ise "Cahiller ordusu." şeklinde tepki alıyordu.

Daha önce de bahsettiğimiz yaramaz çocuk Liam olayları yatıştırmaya çalışsa da bu kez abi Noel rahat durmuyor gerginliği tırmandırıyordu.. "Umarım Blur üyeleri HIV kapar" şeklindeki açıklamasıyla Noel olaya level atlatmıştı.. 1995 yılında Blur Parklife'ı piyasaya sürmüş ve Brit Awards'da 4 ana ödülü kaptığında sahnede Oasis'e teşekkür ederek saygılarını iletiyordu.. Bu inceliğin üzerine tam da olay kapandı derken 1996'da Londra ve Manchester tekrar Brit ödüllerinde karşı karşıya geliyordu...

Bi tarafta Blur'un The Great Escape'i diğer tarafta ise Oasis'in ve aynı zamanda tarihin en iyi albümlerinden biri olan What's the Story Morning Glory'si yarışıyordu. Bu kez Manchester rövanşı 3 ana dalda ödülü kaparak aldığında sahnede müzik tarihinin en ilginç ayarlarından biri verilecekti.. Best Album açıklandığında sahneye çıkan Oasis üyelerinin kafaları bi hayli kıyaktı. Mikrofona yapışan Liam bi kaç klişe tekrarladıktan sonra Blur'un Parklife'ını birazcık değiştirerek diğer grup üyeleriyle söylemeye başladı:

All the people
So many people
They all go hand in hand
Hand in hand through their shitlife..


Ardından sahnenin önüne gelerek Brit heykelciğiyle seyircelere sırtı dönük şekilde eğilerek ilginç hareketlerde bulundu ki onu ben anlatmayayım siz izleyin;



Evet, olayın bi galibi yoktu. İki grupta henüz genç ve bol miktarda uyuşturucu tükettiğinden çok fazla şaşılmaması gereken tavır ve hareketlerde bulundular. Olayın galibi medya oldu. Yüksek tirajlar elde edildi, malzeme nasıl olsa geliyordu..

Her iki grupta didişir dururken Pulp aradan sıyrılmayı başarıp güzel işlerin altına imza attı. Dedik ya Britpop en değerli günlerindeydi. Aslına bakarsınız misyonunu tamamlamış, Grunge'ı da bitirmişti..

Blur ve Oasis'in tarzı britpop olsa da nedense bi grup insan aksini iddia etmekte. Onlardan biride benim. Tarzları benzetebilseydim belki bi karşılaştırma yapardım ama mevcut koşullar altında bunu doğru bulmuyorum. Lâkin iki grup içinden Manchester'lı olanı kulağıma daha fazla hitap etmekte, bunu ayrıca belirtmem gerek..
Blur ise deneysel çalıştığı için saygı duyulası, el üstünde tutulası bi grup. Fifa serisindeki Song 2 nasıl unutulur ki en basitinden?  Hemen hemen tüm albümleri de başarılıdır fakat sonuç olarak taraflı tarafsız herkesin kabuludur ki efsane Oasis olmuştur.. Bunda İngiltere ve Amerika'nın yeni Beatles arayışının da çok fazla etkili olduğu inkar edilemez. Velhasıl, onlar Manchester'lıydı, sert çocuklardı, şehrin altın çağının en önemli ürünüydü ve esasında Londra'lılar hiç sevilmezdi..

Dönüp baktığımız zaman günümüze gelindiğinde Blur dağılmış, Damon Gorillaz'ı kurmuş, Oasis dağılmış, Liam Beady Eye'ı, Noel ise kendi adını taşıyan bi grup kurarak yoluna devam etmiş.. Bizim payımıza ise güzel şarkılar ve birazda hayal kırıklığı düşmüş.

90'ların British sound'una saygı ve özlemle..

                             
                                               Blur - Girls & Boys

16 Şubat 2012 Perşembe

Foster The People

Çok yeni bi indie grupla tanıştıralım sizi. Aslında 2011 yılında ismini duymayan yok onların.. Geçen yıla damga vuranlardan biriydiler. Lastfm istatistiklerinde yılın en çok dinlenen ilk 3. grubundan biriydi Foster The People. Geçtiğimiz yaz özellikle Pumped Up Kicks ile salladılar ortalığı. Los Angeles'lı genç arkadaşların projesi olarak adımlarını attılar. Tahmin ettiklerinden çok daha büyük bi başarıya ulaşmaları fazla zaman almadı. Torches (2011) albümü kuşkusuz senenin en iyilerindendi ve bu onlara bi çok büyük festivalde sahne alma fırsatını da verdi.

Hakkında henüz yeterli bi bilgiye sahip değiliz, malum daha çok yeniler. İndie pop tarzını seven, bi anda kalkıp dans ediyim, kıpır kıpır olayım diyen, yine bi dönem MGMT ile yatıp kalkmış müzikseverlerin beğeneceği türden bi grup; Foster The People.

                                 Foster The People - Pumped Up Kicks



                                         Foster The People - Houdini

15 Şubat 2012 Çarşamba

Durduramıyoruz Efendim Geliyorlar

Efendim, hastalıkla boğuştuğumuz şu kış günlerinde bizim kafada onlarcası gibi sahlepi yapar kıçımın üstüne otururum kafasından çıkmaya pek az niyetli olsak da tv dizileri ve filmler yakamızı bırakmamakta ısrarcı. Sözün özü, düzelene kadar evciliz.

Kendimden geçtim de siz Buzzcocks'u kaçırmayın dostlar. Efsane ayağınıza kadar gelmiş, görevinizi yapın. Fanfarlo var mesela, eğlenceli grup. Gidin kulaklarınızın pasını silin. Dünyanın en hareketli şehirlerinden birinde yaşıyoruz. "N'aptın abi?" sorusuna verecek güzel bi cevabınız olmalı.. !f istanbul var mesela, gayet iyi filmler getirmişler. Kaçırırsanız bidaha sinema da izleyemezsiniz festival filmlerini. Take This Waltz'ı merak ediyorum, izledikten sonra spoiler verip anlatın bana mesela. Kesmediyse takın fularınızı Van Gogh Alive sergisine gidin, Mayıs'a kadar Kadıköy'de, acele etmeyin..

Son olarak; Halil Sezai Beyoğlu mekanlarında dehşet ve isyan saçmaya devam ediyo, dikkatli olun.

iyi geceler.

                                                  Cast - Alright


                              
                                          Take This Waltz (2011)

13 Şubat 2012 Pazartesi

Beatle Fact

Efendim 60'ta İngiltere'de zorunlu askerlik kaldırılmasa, Beatles asla A Day In The Life'ı kaydedemeyecek, Hey Jude'un albüm kayıtları esnasında Ringo kimseye farkettirmeden işemeye gidemeyecek,  Rock'n Roll'un alt kolları oluşmayacaktı belkide.. Ama daha önemlisi yüz yılın icadı olan Ginger'dan haberimiz olmayacak, ABD eski başkanı Bush yere kapaklanmayacaktı.

                                           Abbey Road, 1969, 11:30

Şubat - Bi takım ödül törenleri.

Adele 6, Foo Fighters 5 ödülle kapattı geceyi. Bizim çocuklar 2 ödülle yetinmek durumunda kaldılar. Şanssızlık Adele gibi bi insan azmanı ile yarışmaktı, sağlık olsun. Sonucu önceden belli olan sıkıcı törenlerden biriydi. İstediğimiz olmayınca çemkirdiğimiz, yarısında uyuyakaldığımız, komik ve doğallıktan uzak gösteriler nihayetinde, büyütmemek gerek. Salyalar akıtarak izleyeceğimiz bi Academy Awards öncesi bunu yazmak büyük cesaret tabi.. BAFTA'da diğer sıkıcı gösterilerden biriydi mesela; The Artist 7 dalda pfff..

Herkesin izlediği törenleri baştan sona anlatmak da ayrı saçmalık.. Grammy için gecenin önemli anı Beach Boys ve Paul McCartney'nin sahne almasıydı. Özellikle Beach Boys çok uzun bi aradan sonra tören için sahneye çıktığında onlara Maroon 5 ve Foster the People eşlik etti. Whitney Houston defalarca anıldı, Chris Martin'in Paradise söylerken çektiği çile, kulaklarımıza verdiği zarar ürkütücü boyutlardaydı..

Hepsi bu. Geberin.

                                         The La's - There She Goes
                                  

Sığmıyoruz - I'm From Barcelona

29 kişilik bir rock band düşünün. Sahneye nasıl sığacaklar şeklinde düşünen %70'iniz gayet haklı esasında. İsveçli grup bunu yıllardır yapıyo, hem de gayet eğlenerek. Jönköping çıkışlı bu küçük grubun elemanları arasında sadece İsveçli yok tabii.

Bir Barcelona seyahatinde isim "aha budur" denilmiş ve ilk ep'den sonra da EMI ile anlaşma imzalanmış. Şarkıları inanılmaz eğlenceli bi kere. Yani nasıl olmasın ki. 29 adam ve hepsinin müzikal bi misyonu olduğu düşünülürse, durup dururken, yanlışlıkla bile beste yapılabilir. Islıklar, alkışlar gibi doğal seslerin yanı sıra türlü türlü müzik aletleri de kullanılıyor. Stüdyoya nasıl sığdıklarını bilmiyoruz. Ama sahneye rahat sığıyolar. Sığmadıkları zaman farklı çözüm yolları üretip insanlara karnaval havası yaşatabiliyolar.

Indie pop, folk türü müzik yapan grubu Belle&Sebastian'a benzetildiğini sıklıkla duyuyoruz. Çete lideri Emanuel Lundgren gerçekten sempatik bi adam. Söz yazarlığını da üstlenmiş durumda. Neşe dolu, mutluluk şeysi salgılatan, sevgi temalı bi çok güzel parçanın çıkış noktası bu garip adam.

Şu ana kadar 4 albüm yaptılar ve henüz ilk albümdeki (Let Me Introdunce My Friends, 2006) başarıyı yakalayamamış olsalar da son 3 albüm de sağlam sayılabilecek düzeyde çalışmalardı.

İstiyoruz ki bu grubu sevin, üyelerini tek tek bağrınıza basın, evinize alın ve başını okşayın..
(evinize almayın..)

Şimdi size "kesin izle!" videosu paylaşıyorum.

İyi geceler.

                                 I'm From Barcelona - A Take Away Show



                                          I'm From Barcelona - Andy

9 Şubat 2012 Perşembe

The Kids Are Alright

Yazmakla bi şeyleri değiştirmek isterdim öyle bi amacım olsaydı eğer. Veda vakti geldi bizim için, bi dostu daha uzaklara uğurluyoruz. Yanında kendini güvende hissettiğin, huzur bulduğun, eğlenebildiğin, paylaşabildiğin insanların senden alıkonması hayatın ibneliği değilde nedir? Belki böylesi iyidir diyerek kendimizi avutup, kaldığımız yerden devam etme vakti. Gezdik, tozduk, bokunu çıkardık. Hayatta daha önemli şeyler de var. The Who gibi.
 
                                      The Who - The Kids Are Alright
       

                   
                                          Taking Woodstock (2009)

8 Şubat 2012 Çarşamba

Talk Tonight

Bir youtube kullanıcısının yorumunu değiştirerek sunuyorum (bkz:arsız);

                                              Oasis - Talk Tonight



justin bieber
easy
medium
hard
very hard
ultra hard
chuck norris
noel gallagher

7 Şubat 2012 Salı

Hey Gidi Paul

Adamı önce öldürdük sonra bulaşıkçı yaptık. Hayat hiç adil değil.


teşekkürler "biga".

Noel Gallagher's High Flying Birds

Bildiğiniz üzere Oasis'in beyni, dahi Noel abimiz kardeş Liam'a daha fazla tahammül edemeyerek akabinde gruptan ayrılarak solo projelere yönelmişti. Geçtiğimiz yıl Noel abi (evet bu kadar samimiyiz) 3. solo çalışmasını yayınlamış (ne kadar solo tartışılır) biz Oasis severlerin hasret ateşini bi nebze olsun söndürmüştü. Yaramaz çocuk Liam'ın kadife sesi olmadan naparız biz derken, büyük abi kendi topluluğunu oluşturmuş (bkz:başlık), çalışmalara başlamış, bizleri büyük beklentiler içine sürüklemişti.

En çok merak edilen ise Noel'in Oasis dönemi tarzını koruyup korumayacağı yönündeydi. Lâkin albümü dinledikten sonra içimiz ferahladı diyebilirim. Gayet yerli yerindeydi her şey. Oasis'in Noeli olduğu gibiydi, değişen bi şey yoktu, dahi yine dahiydi. Kısmen de olsa Oasis tadı alınmıştı.. Dinledikçe açan, yavşatan, gevşeten, güzel düşüncelere sevk eden bi albüm yaratmıştı üstad. Halk arasında "uzun yol albümü" dediğimiz türden, 90'lar Oasis'ini özleten, nedense bahar tadında bi çalışma olmuştu.

Albümde yine bi bütünlük söz konusu. Harika sözler ve işleyen bi hikaye, yani Noel klasiği. İnsanı sokaklara, yolculuklara, hatta ani kararlara iten, o enfes Noel bestelerini ne biçim özlemişiz lan dedirten, bi vaha gibi imdada yetişmişti. Beady Eye'ın Differet Gear Still Speending'inden çok daha oturaklı, akıcı, hisli bi albüm bi kere (Liam'a bulaşmasam olmazdı). Albümün dikkat çeken parçaları; What A Life, Broken Arrow, Stop The Clocks ve şahsen en sevdiğim A Simple Game Of Genius.

Video kliplerden bahsedelim. Albümden 2 video klip yayınlandı. Her ikiside birbiriyle ilişkili olmasının yanı sıra hikaye örgüsüyle de dikkat çeken çalışmalardı. Yayınlanma tarihi sırasına göre paylaşıyorum, iyi seyirler.

                                        The Death Of You And Me


                  
                                                If I Had A Gun..


                       
                                            AKA... What A Life !

5 Şubat 2012 Pazar

Run Forrest Run

Kimi parçalar tıp dünyasının yapamadığını yapar hastayı yatağından kaldırır, mutsuz insanı sevinç yumağı haline getirecek kadar hormon manyağı yapar, melankolik adamı sokağa çıkarıp kilometrelerce koşturur.. Gaz şarkılar diyerek kestirip atmalıydım, çok uzattım. Buyrun;

                                      The Killers - Somebody Told Me
                                        

                            
                                          The Shins - Australia



                                        Arcade Fire - Empty Room



                                       White Lies - Bigger Than Us



                                            Stereophonics - Dakota


                                                 The XX - Intro



                                I'm From Barcelona - The Painter



                                                   Blur - Song 2



                                      

3 Şubat 2012 Cuma

Charlie Brown

Coldplay'in Mylo Xyloto albümünden elle tutulur 3-4 parçadan biri Charlie Brown. Parçanın klibi henüz yayınlandı. Sıcak sıcak paylaşayım dedim;

                                            Coldplay - Charlie Brown

Sunday

Pazar günü boktur arkadaşlar, bu böyle biline. Farklı anlamlar yükleyen bi kitle var, yapmayın. Neyse o ayrı mesele. Gecenin konusu "sunday" temalı parçalar. Afiyet olsun.

                                 Morrissey - Everyday is Like Sunday



                                   Velvet Underground - Sunday Morning


                                   John Lennon - Sunday Bloody Sunday



                                         Sonic Youth - Sunday